Tarihi incelediğimizde, kadınlar barışsever, uyumlu, ılımlı, fedakar ve anaç yönüyle yaratıcılığın ve düzenin takipçisi konumundalar.
Toplumların yükselme ve gelişmesinde önemli roller üstlenmiş olan kadınlar, anne ve eş olmak özelliğini doğru kullanarak, dengeli bir şekilde yaratıcı ve geliştirici özelliğini gerektiği gibi üstlenebileceğinin farkına varmalıdır.
Aileler toplumların en küçük fakat en temel birimidir. Bu temel birimde, erkekler dâhil gelecek kuşaklar yetiştirilir. İşte bu bağlamda kadın evinde, işinde; aklını, incelik, adalet zarafet, eğitimci ve yaratıcı özelliğini etkili kullandığında evrensel bir görev üstlenmiş olur. Kadın eşine ve çocuğuna karşı birçok görevini gerçekleştirirken, çeşitli sebeplerden kendi kıymetini, değerini unutur ve kaçırır.
Sorumluluklara birde sorunlar eklenince ortaya kimlik bunalımı yani rol karmaşası çıkar.
Netice olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Günümüz kadını bağımsızlığını büyük ölçüde kazanmasına rağmen (daha fazla konfor, para, moda, şöhret vb. ) modern bağımlılıkların yanında bireysel bağımlılıklardan da kendini kurtaramamıştır. Bu süreçte kitle-iletişim araçlarının; dolayısıyla reklâmların çok önemli etkileri olmuştur.
Evinin dışında çalışan kadınlar, sorumlulukları nedeni ile aşrı stres, korku ve endişe etkisiyle bedensel yapıda güç ve direnç kaybı; sosyal ilişkilerde gerileme ve kopma yaşarken, aile-içi ilişkilerde ise eşine ve çocuğuna yeterince vakit ayıramama, ilgi ve sevgi kaybı, uyumsuzluk, tahammülsüzlük ve ferdîleşme tehlikesi ile karşılaşıyor.
Çalışamayan kadınlar ise, evde kalmakla prestij ve haysiyet açısından eşinden daha aşağı olduğu şeklindeki davranış ve görüşlere dolaylı yollardan göğüs germek zorunda kalıyor. Gelişimini ve yaşamını bağımlı olarak devam ettiriyor.
Kadın objesi üzerinde bir de cinselliği istismar noktası var ki, kitle-iletişim araçlarında, ekonomik pazarda; modern sanat ve edebiyatta... Kısaca bunu hemen her alanda görmek mümkün.
Bu noktada, kadının kendisini fark etmesi, kendine değer vermesi, doğru ifade etmesi ve potansiyel güçlerini geliştirebilmesi hayati bir önem taşıyor.
Kadının özüne yeniden dönmesi; var oluşunun anlamını, amaç ve hedeflerini yeniden fakat sağlam şekilde ele alması, öz saygısını güçlendiriyor.
Kadını kendisi ve çevresi ile ilgili kişisel rollerini onuruna yakışır tarzda, gerektiğinde fedakârlıktan kaçınmadan yeniden belirlediğinde, tutum ve davranışlarının hayatına neler getirip - götürdüğü noktasında kendi iç huzuru ile aile huzurunun dengesini dikkatli bir şekilde sağlamalıdır.
Düş-kırıklığına uğramadan, tüm gücüyle olgun ve saygın işbirlikçi bir mücadelenin planını yapabilmelidir.
“The Luck Clup” adındaki filmi her konuğuma öneriyorum. Kadının değerini nasıl bulacağını anlatan bu güzel film, kadın dayanışması ana teması ile işlenmiş. Gerçekten zenginleştirici bir özellik taşımakta.
Kadın toprak ana gibidir. Bire on veren bünyesini her zaman verimli kılabilir.
Tüm çevre koşullarına rağmen evrenle işbirliği içinde kalarak dönüştürme gücüne sahiptir. Tohum küçük ve çirkin görülebilir, ancak toprak onu muhteşem bir çiçeğe dönüştürür. Öfkeler, kırgınlıklar, acılar, haksızlıklar nasıl görünürse görünsün, kadın dönüştürme gücünü kullanabilir.
Bizler, her insanının kendi potansiyeli içinde, farkına bile varmadığı bu büyüleyici gücü bulmaları için yol arkadaşlığı yaparken, hep aynı mucizeyi deneyimleriz.
Her günün sizin için olduğunu hatırlayarak işe başlayabilirsiniz.
Comments