top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıSaadet Şen

Akıllı Kadınlar Neden Yanlış Seçim Yaparlar?

Freud bir ömür kadın – erkek ilişkileri üzerine çalışıp ne isterler dendiğinde bilmiyorum demiş.

Pek çok kadının otuz yaşlarında fark ettiği, zamanın hızla geçtiği ve bir an önce çocuk yapma isteğinin cazibesidir. Kadınların zaman kavramı erkeklerden oldukça farklıdır.






Erkekler için zaman mesleki gelişmelerini ayarladıkları bir ölçüdür. Bunun yanı sıra kadınlar zamanı doğurganlık dönemlerinin geçtiğini ve yaşlarının ilerlediğini gösteren bir biyolojik saat olarak görürler ve ilerleyen zamana karşı çok hassastırlar. Kadın her ay zamanın etkisini ve gücünü hatırlar. Eğer otuzuna merdiven dayamış bir kadın evlenip çocuk sahibi olmamışsa ve anne olmayı arzuluyorsa zamanın karşı konulmaz gücünü üzerinde hisseder. Bu baskı bazen acele karlar ya da kafa karışıklığına sebep olabilir.


Anladığı sevgi dilinde ailesinden sevgi deposu dolmamış kız çocuğu, tesadüfen aynı dili kullanan bir erkekle karşılaştığında önceliklerini ve değerlerini hiçe sayabilir ya da yanlış kişileri seçebilir.


Bugün kadınlar bir geçiş dönemindedirler. Bir yanda geleneksel rollerinin yanıltıcı güvenliği ile öte yanda bu rollerinin dışında kendi potansiyellerinin farkına varmak için verdikleri mücadele arasında sıkışıp kalmışlar. Hem kendi varlıkları hem de erkeklerle ilişkileri hakkındaki düşüncelerini de yeniden irdeliyor ve düzenliyorlar. Erkeklerin daha fazla duyarlı olmalarını bekliyor ve istiyorlar.

Gerçekleştirmeye çalıştıkları değişiklikten rahatsız olamayacak güçlü ve uyumlu erkekler arıyorlar. Öyleyse “Yanlış Erkeğe ” gösterilen ilginin ve “ İyi Erkeğe ” karşı ilgisiz kalışın nedeni nedir?


Çok çalışan, iyi ve kararlı, ancak kadının büyüyen istek ve ilgi alanından fazlaca haberdar olmayan erkekler artık tatmin edici gelmiyor. Artık duygusal, şair ruhlu erkekler de kadınları büyülemiyor. Çünkü hırs ve atılganlık eksikliği, başarıya ulaşma, koruma ve para kazanma konularında kadına güven vermiyor. Bugün kadınlar heyecan, güç ve cazibeyi; duyarlılık, koruyuculuk ve sıcaklıkla birleştiren erkekleri arıyorlar.  Tüm bunların hepsi bir arada olsun istiyorlar ve ne yazık ki bazı kadınlar, bunu gerçekten bulacaklarına inanıyorlar. İdealleri anlatan filmler, yerli yabancı bazı basın organlarının istemeden yanlış yönlendirmesi vücut ölçülerine kadar erkek ve kadın tariflerini aratmaya sebebiyet veriyor. Kadınlar böylesi bir mükemmelliğe sahip olmayan erkekleri bir yana itip, kendilerini, mücadele ve tatlı düşler vaat eden gizemli ilişkilerin kucağına atıyorlar.


Sosyal Psikologlar yaptıkları araştırmaları şöyle açıklıyorlar.

1960’ların sonlarında belirli sınırların dışına çıkan kadılara karşı erkekler ortada yaşanan karşılıklı güvensizlik ve korkuları yüzeysel bir anlayış ve yüzeysel bir sempati ile maskelediler.


Mükemmel erkek,

  • Erkek, başka herhangi bir erkeğin sinirleneceği bir noktada bile sinirlenmez.

  • Şaşılacak derecede duygulu ve anlayışlıdır.

  • Aşırı derecede yardımsever ve destekleyicidir.

Bay mükemmel, kadına duyduğu istek ve ona karşı hissettiği gizli korku arasında sıkışıp kalır. Kadının güvenini kazanır, kadın çok güçlendiğinde ya da bağımsızlaştığında ustaca eleştirip engellemeye kalkarlar.


Babasının prensesleri ya da sevgisiz kalmış kız çocukları, hayatlarının devamında erkeklerden beklentilerinin karmaşasında kaybolan akıllı kadınlar oluyorlar. Bazen beklentileri ile yaşadıkları, yaptıkları ile söyledikleri de zıt kutupta bulunuyor.


Bir kadın erkeğin kibar, sorumlu ve ilgili olduğunu düşünebilir, ancak ilişkilerinde canlılık, gerilim heyecan ve gizem yoksa sonunda erkeğe olan ilgisini yitirir.

Çünkü onlar küçükken ilişkiyi yaşamın en temel amacı olarak görmeye yönlendirilirler. Oysa erkek çocukları aynı heyecanı işlerinde ve spor alnında görmeye yönelir ve ilişki ikinci plana düşer.


Heyecan, canlılık coşku ve çekicilik romantizmin bize hissettirdikleridir. Bir ilişkiye başlarken hepimiz yoğun ve güzel duygular hissetmek isteriz. Eğer bunlar yoksa boşluk, kırgınlık ve hayal kırıklığı belirir.


Bunun basit nedeni,  eşimiz kendi cazibemizin bir yansımasıdır. Eğer erkek donuk ve sıradan görünüyorsa kadın kendisinin de öyle görüneceğinden korkabilir. İdeal erkek her zaman büyüleyici ve biraz gizemlidir.


Bu ölçüde olmayan erkek kadın için eksik erkektir. İnsanoğlunun ortak özelliklerinden biri sahip olduklarımıza değil, özlemini çektiklerimize değer vermektir.

Aşk,  sevmek ve yenilenmektir. Beslenmedir. Sevgi sunmak, kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Özverili davrandığımızda kendimizi daha çok beğeniriz. Sevgimizin kabul görmesi bizi daha mutlu eder.

Özlem de ise, sahip olamadığımız bir şeye duyulan açlıktır. Sevilmek kabul görmek için bir çırpınıştır. Özlemini çektiğimiz kişinin elde edilemez olmasının yarattığı bir gerilim söz konusudur.


Aşk ve özlem karıştırılır ve bağdaştırılır. Bu tür özlem genellikle küçük yaşlarda duyulur. Baba sevgisinden mahrum büyüyen kızlar, yoğun bir baba sevgisini özler. Büyüdüklerinde kendi deneyimlerinde özlemle aşkı aynı kabul ederler.


Esasen isteme ile sevme kavramı arasında bir özdeşlik kurup, bu yanılsama ilişkilerinde problemler yaşatan şeydir. Aşk ile özlemi karıştıran kadınlar duygularına karşılık buluyorlarsa, âşık olmakta güçlük çekerler. Çünkü onlar için aşk sahip olmak değil istemek ve arzulamaktır.


Bazı kadılar genellikle şu iki yoldan birini seçerler.

Sürekli olarak erkeklerden ayrılacak bir bahaneyi her zaman bulurlar. Çünkü erkek yakınlaşıp ilgilendikçe gizemini kaybeder özlem yok olur.

Diğer kadınlar ise bu iç çatışmaları sürekli olarak bulamayacakları var olmayan erkeği arayarak çözümlerler. Her zaman özlemin üzüntüsünü yaşarlar.


Ne yazık ki erkek ve kadınların çoğu özlem duygusuna alışmış görünüyorlar ve gerçek aşka ulaşamıyorlar.


Bir ilişkinin sağlam temellere oturabilmesi için kadın ve erkeğin karşılıklı açık ve anlaşılır olmaları zorunludur. Kişinin davranışları önyargı düşüncelerle yönlendiğinde kişisel açıklık azalır ve gerçek bir yakınlaşma olasılığı sınırlanır.


Aslında gerçek sorun kişilerin kendilerini oldukları gibi göstermekten korkmalarıdır.


Kişilerin kendilerini rahat ve açık hissettikleri bir ortamda çok daha ilgi çekici olacakları muhakkaktır.


Sevgilerimle,

Saadet Şen Öner

bottom of page