top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıSaadet Şen

Her Fırsat Kriz Elbisesiyle Gelir

(Genç Girişim Dergisi)

HER FIRSAT KRİZ ELBİSESİ İLE GELİR …


Çince de kriz, fırsat demektir. Bu söylem, özellikle John F.Kennedy tarafından 1959 yılında dile getirildikten sonra hız kazanarak yayılmaya başladı.


Bırakın ekonomi ve sosyolojik olguları, alakasız gibi görünen hava durumu bile krizleri yerelden ulusala ve küresele çevirebilir. Yayılmakta virüslerle bile yarışabilen krizler için, çıkış yolu nedir?




“Kazanan bakış açısını kazanmak.” Tam da bu aşamada, insanların beklentileri, aksaklıklar ve çözüm bulma konusunda ava çıkmak için, son derece kararlı olmak gerekir.

Hikâyeyi bilirsiniz:

Ayakkabı giyilmeyen bir bölgeye araştırma için gönderilen iki satıcının verdikleri raporlar şöyledir:

1 - Burada kimse ayakkabı giymiyor, şube açmaya gerek yok.

2 - Burada acil bir şube açmalıyız, kimse ayakkabı giymiyor!


“Bir insanın zekâsı vereceği cevaplardan değil, asıl soracağı sorulardan anlaşılır.” diyor De Levis

Kaliteli soru, kaliteli cevap demektir. Dikkat! Çözüm ve fırsat oradadır.

Espri, Duygusal Zekâ (EQ) İle bağlantılıdır. Bu yüzden çalıştığım CEO’ları en saçma ve en komik sorular için de yüreklendiriyorum. Böylece beden endorfin salgılıyor, o serotonini, o da enerjiyi yükseltiyor.

Enerji varsa her zaman çözüm var demektir.


İki soru hayati öneme sahip olabilir:

1 - Neden seni (hizmetini)seçsin?

2 - Bu krizin fırsatı, neresinde saklı?


Bizim sunumuz (ürün, hizmet) müşterinin hayatını nasıl kolaylaştırabilir? İstenen incelikleri fark etmek, üstelik bunu müşteriden ve rakipten önce keşfetmek için ihtiyaçları tespitten konuşalım.


Size birkaç örnek; ayakkabı bağının ucundaki inceltici halka, iki saplı bebek biberonu, bir kahve markasının bir fincanını satmak ve dahası, oracığa rahat bir okuma koltuğu koymak gibi…


İŞ’te yenileşim bu! Latince de “innovare” yenileme anlamında kullanılmış. Sürekliliği olması, verimliliği hedeflemesi, rakiplerden daha yüksek bir çekim gücü yaratması, henüz yapılmamış, bilinmeyen bir şeyleri yapmak önem kazanır. Burada değişim aslında gelişimi daha çok kapsıyor gibi.


Değişime karşı esnek miyiz? Piyasaya sunduğunuz her ne ise “ Vay Canına !” dedirtiyor mu?

İşi değiştirmek şart değil ama gerektiğinde tutum esnekliği ve cesaret gerektiren kararlar vermek, stratejik planlar yapabilmek,  hangi alanlarda kalıp hangilerinden çekileceğinize odaklanmak, bunu yaparken zamanla yarışmak, duygu, düşünce ve davranış kontrolü, ateş hattında sakin kalabilmek, kriz çıkmadan öngörebilmek gibi donanımlarla; alet çantanızı zenginleştirmeniz gerekmektedir.


Bu durumda zaman, para ve enerji kayıpları en aza inerken işletmenin varlığı tehlikelerden korunmuş olur. İnovasyon konusunda dünyanın en ünlü isimlerinden biri Tom Kelley  “ Ufku dar yöneticiler, en önemli noktayı gözden kaçırıyor. Uzun vadede, inovasyon ucuzdur. Asıl pahalı olan vasatlıktır.” diyor.


Başarıya giden yolda minimum şartları sağlamanız gerektiğini bilerek, iş süreçlerinde (müşteriler, tedarikçiler, finansal ve dış kaynaklar vb.) ve insan ilişkilerinde (kültür, iletişim, organizasyon vb.) inovasyonu destekleyecek ve teşvik edecek olan, kaliteli bir yönetişimdir.

Artan global (dünya çapında-küresel) rekabette, hızla değişen şartlar karşısında kaliteyi koruyabilmek için bilgi, beceri ve deneyimleri birleştirmek fark yaratır.

F

ark yaratacak İnovasyon’u hayata geçirmek yeni veya iyileştirilmiş ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliştirmek ve bunu ticari gelir elde edecek hale getirmek amacı ile yürütülen tüm süreçler için “GİRİŞMEK” gerekebilir. Bu yüzyılın küresel piyasasında İnovasyon’un büyüklüğünden ziyade, işe adapte edilmesi katma değer sağlamaktadır.


Girişimcilik yeni kaynaklar ve teknolojilerle toplumu tanıştırmaktır. Bu kaynaklar üretimi ve ekonomiyi kalkındırır. Bu bakış açısını yakalayan bir girişimci ne yapacağını bildiğinde güçlendirirken, güçlenir. Aslında girişimcilik bir kültürdür dersek, bu kültürü oluşturmak, geliştirmek, genişletmek için yeni yolların oluşturulması, hatta yeni zekâ teknolojilerin bulunması ve takibi gerekir. Yeni nesil ihtiyaçlarını (x,y,z kuşak) bilmek ve yaşam alışkanlıklarını kolaylaştırmak büyük fırsatlar yaratır.


Girişimcilik ile ilgili ilk eğitim 1947 yılında Harvard Business School’da verilmiş; 1960’larda ilk akademik programlar başlamış ve 1998 yılın da Burton Clark’ın “Girişimci Üniversiteler” fikri, bilgi teknolojilerini girişimcilikle harmanlayıp yenilikçiliği (inovasyonu) tetiklemiştir. AB ‘de üye ve aday ülkeler de konuyu önemsemekte ve çeşitli faliyetler oluşturmaktadır. Değişen iletişim olanakları sayesinde globalleşen her şey gibi, girişimcilik de hızla yaygınlaşmaktadır.


Örneğin Global Girişimcilik Haftası (GGH) 150 ülke tarafından yerel, ulusal ve küresel etkinliklerle donatılmaktadır. Bu hafta, gençleri yenilikçi potansiyellerini keşfetmeye yönlendirir. Hatta girişimciliği kariyerleri için teşvik eden bir kampanya halindedir. Kasım ayında düzenlenen GGH bu sene Türkiye’de sekizinci defa 17-23 Kasım tarihleri arasında kutlanacak. Türkiye’de önde gelen iş insanları, fikir önderleri, uzmanlar bu haftada gönüllü olarak 15-30 yaş arasındaki gençlerle buluşup, onların girişimcilik bilinci ve potansiyellerini ortaya çıkarmaya çalışacaklar. Sivil topum örgütleri, üniversite ve devlet kurumlarının yer aldığı 200 den fazla paydaş, düzenledikleri etkinlikler kapsamında paneller, konferanslar, oturumlar, çalışma atölyeleri, fikir yarışmaları, eğitim programları, web buluşmaları ve vaka çalışmaları organize edip, adeta koçluk yapacaklar. (Bu konu ile ilgilenenlerin bilgi ve takdirlerine)


Yıllar önce yaptığım televizyon programı “Saadethane”de; özellikle lise ve üniversite öğrencilerinin girişimcilik projelerini getirenleri ekrana çıkarmıştık. Bu gezegenin en kıymetli maddesi olarak gördüğüm aklı, çalıştırmalarını ve parlatmalarını istedim kendilerinden. Gelen projeler ekranda genç girişimcilerle buluşmakla kalmadı üniversite öğrencileri girişimci oldu. Baktığınızda dünyada da şaşırtıcı örnekleri bulunmakta….


Öğrenilmiş çaresizlik dediğimiz şey (gençlerde çok az) deneyimle geliyor. Şu fil hikâyesi: Henüz yavru iken ayağı küçük bir kama ile toprağa bağlanan fil, büyüdüğünde de kurtulamayacağını baştan kabul edip, denemiyor bile!


Nasıl çıkacağız bu kısır döngüden?

Bunu akıl alacağınız ustalarla ya da yenidünya düzeninde son 50 yıldır uygulanan sistemden destek alarak da yapabilirsiniz.


Yönetim Danışmanlığı Modeli’nin (Coaching), giderek daha popüler olmasının en önemli sebeplerinden biri, planlanan fark için, çalışan kişinin başarısı ile şirketin rakamsal başarısı arasındaki korelâsyonun son derece kuvvetli olmasını sağlamasıdır.


Alan yelpazesi oldukça geniş olan sistemde yönetici, ilişkiler, kişisel, iş, kariyer, para, ebeveyn, sağlık, eğitim, spor birimleri gibi hayatın her alanında hizmet verilmektedir. Koçluk ilgili konularda daha çok başarı ve güç için destekleyici, cesaretlendirici ve geliştirici nitelikte; istikrarlı ve güvenilir değişim sürecine eşlik edilmesini içermektedir. Hedef çalışmalarıyla başlayıp, parlatılması gereken noktaları keşfetme ve hayata geçirme sürecini yapılandırır. Stratejiler belirleyip, eylem planları çıkartarak ilerlemeyi gerçekleştirirken, denge ve denetimi sağlamayı, akıllıca ve eğlenceli çalışmayı, saygınlık uyandırıp başarıya ulaşmayı sağlar.


İş dünyasındaki geleneksel eğitim programları, yararlı becerileri öğretim uygulamaları ile uğraşır. Oysa her alan, şirket, birim hatta her bireyde, farklı stratejiler işler.

Bu hedefle özel kodlanan başarı stratejileri, performansı ölçülebilir oranda arttırmaktadır.


Peki, bu farkı nasıl gerçekleştireceğiz?

İş’te bir kaç ipucu…

Son 20 yıldır, yaptığım her danışmanlıkta fark yaratan yaklaşımın “Nasıl daha ….yapabilirim” in cevabını eğlenceyle, heyecanla, etkili bir yöntemle sunmak olduğunu vurguluyorum. Daha ne kadar iyi, daha nasıl, daha nerede, daha ne, daha kime, daha…?

Öncelikle, şirketi geleceğe taşımak için hazırlanan eylem planı, lideri ayrıntılardan kurtarıyor. Böylece zaman kazanarak fark yaratan değişim-etkileşim hedefi kalifiye çalışma arkadaşlarına aktarılıyor. Bu yetenek araştırması başlatıyor.


Bir de iş yeri körlüğü dediğimiz şey var. Çerçevenin içindeyken aksaklığı da yeni fikri de bulmak zorlaşıyor. İşe yaramaz gibi görünen fikirlere bile, 360 derce

bakmak çarpıcı yarar sağlıyor. Alakası olmayan biri, görebilir dışarıdan baktığı için. Japonya da bir otele sonradan ek bir asansör ihtiyacı doğmuş. Bütün mühendis

ve mimarlar binanın içinde hararetle tartışırken ve çözümsüzken, orada yerleri silen görevli biraz da çekinerek: “Neden dışarıdan yapıyorsunuz, üstelik manzara

harika!” değivermiş.


Karşıdan bakmalısın fotoğrafa. “Hayatı kolaylaştıracak fikirler” avına çıkmalısın. Sen sadece odaklan, bilinçaltını ve beyninin gücünü bilseydin hiç gerilmezdin,


Fikirler sana gelecek, mesajlar sana akacak, kaslarını serbest bırakırsan, gevşemeyi öğrenirsen.

Bunun yöntemi nefesle ile. Sadece nefes! Herkes için eşit olan armağan.


Öyle çabucak mı oluyor bunlar, hemencecik usta mı oluyoruz? Tabii ki hayır!  Hatalar yaparak, tekrar tekrar deneyerek, çaba sarf ederek, sabır göstererek, asla vazgeçmeyerek. Çünkü asıl vazgeçmek başarısızlıktır. “999 kez ampule gitmeyen yolu buldum “diyen Edison, ya 1000. denemede vazgeçseydi?


Başarısızlık diye bir şey yoktur. Sonuçlarla karşılaşılır. Hayat geri bildirim verir. İstenen sonuç için değişik yollar denenir.

Düşündüğünüz, hedeflediğiniz kadar büyürsünüz. Japon balıklarına bakın. Kavanozda 1.5 cm. iken, akvaryumda 30 cm. kadar uzar, okyanusta boyları 3 m’ ye ulaşır.

“İnsanlar ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için, en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar.” der Poula Coelho kitabı Simyacı’da ve şöyle devam eder:


“Bir şeyi gerçekten istersen, bütün evren onu gerçekleştirmek için iş birliği yapar .”


Bolluk ve zarafet dolu günler dilerim.


Saadet Şen Öner

bottom of page